Tiyatroda Seyir Adabı: Sahnenin Dördüncü Duvarını Yıkarken Nelere Dikkat Etmeliyiz?
- fuayeankara

- 29 Eyl
- 5 dakikada okunur
Fuaye Ankara'dan Nihan ve Caner'in keyifli sohbetinden notlarla, iyi bir tiyatro seyircisi olmanın inceliklerini masaya yatırıyoruz.

Tiyatro, büyülü bir sanat formu. Canlı, nefes alan ve her defasında yeniden yaratılan bir dünya. Işıklar karardığında ve perde açıldığında, hep birlikte başka bir gerçekliğe adım atarız. Oyuncular sahnede ter dökerken, biz seyirciler de o anın bir parçası, o hikayenin tanığı oluruz. Peki, bu büyülü anın bir parçası olmak tam olarak ne anlama geliyor? İyi seyirci kimdir? Tiyatroya gittiğimizde nasıl davranmalıyız? Fuaye Ankara'dan Nihan ve Caner, YouTube kanallarında tam da bu konuyu, "Tiyatroda Seyir Adabı"nı enine boyuna konuştu. Biz de onların sohbetinden ilhamla, bu yazısız kuralları ve modern zamanların getirdiği yeni ikilemleri sizler için derledik.
İyi Seyirci Kimdir? Pasif İzleyiciden Aktif Katılımcıya
Sohbetin en başında Nihan'ın "İyi seyirci kimdir?" sorusu, aslında göründüğünden çok daha derin. Caner'in de belirttiği gibi, bu sorunun cevabı kime sorduğunuza göre değişiyor. Sahnedeki oyuncu için iyi seyirci, oyunun ritmine eşlik eden, doğru yerde atılan bir kahkahayla sahneye enerji veren, en can alıcı tiradın ardından salonda yarattığı o yoğun sessizlikle anı kutsayan kişidir. Yan koltuktaki seyirci içinse, başkalarının deneyimine saygı duyan, fısıltılarıyla, telefonunun ışığıyla veya hışırdayan ambalajlarıyla bu ortak deneyimi sabote etmeyen kişidir.
Ancak "iyi seyirci" olmak, sadece sessizce oturmaktan daha fazlasını ifade ediyor olabilir. Biletini haftalar öncesinden alan, o günü heyecanla bekleyen, tiyatroya ve o sahnede vücut bulan emeğe saygı duyan herkes bu tanımın bir parçası. Hatta Caner'in bahsettiği, İstanbul'daki tüm oyunları biletini alarak izleyen ve artık bir efsane haline gelen Bayram Bey gibi "müdavimler", iyi seyirciliğin en üst mertebesini temsil ediyor. Bu müdavimlik, tiyatro için sadece manevi bir destek değil, aynı zamanda bağımsız toplulukların ayakta kalmasını sağlayan can suyudur.
Peki ya etkileşim? Oyuna alkış dışında hiç tepki vermeyen, çıkışta bir yorum bile yazmayan düzenli bir izleyici "iyi" midir? Caner'e göre iyilik, biraz aktiflik gerektirir. Bir oyunu izledikten sonra bilet alınan sitenin yorum bölümüne birkaç cümle yazmak, tiyatronun sosyal medya hesabına bir teşekkür mesajı atmak veya oyun sonrası fuayede ekiple birkaç dakika sohbet etmek... Tüm bunlar, o tiyatro ekibini besleyen, onlara motivasyon veren ve tiyatro ekosistemine paha biçilmez bir katkı sunan davranışlar. Özellikle küçük ve bağımsız tiyatrolar için seyirciden gelen yapıcı bir eleştiri veya içten bir tebrik, bir sonraki oyun için en büyük ilham kaynağı olabilir.
Tarihten Günümüze Seyirci Etkileşimi: Domates Atmaktan Oyundan Çıkmaya
Tiyatronun tarihinde seyirci her zaman bugünkü kadar "kibar" değildi. Shakespeare'in Globe Tiyatrosu'nda sahneye en yakın, en ucuz biletli ayaktaki seyircilerin oyunu beğenmediklerinde sahneye bir şeyler fırlattığı, Osmanlı'da orta oyununda seyircinin laf atarak oyuna doğrudan dahil olduğu biliniyor. O dönemlerde sahne ve seyirci arasındaki dördüncü duvar çok daha geçirgen, etkileşim çok daha anlıktı.
Günümüzde ise bu durum biraz daha farklı. Beğenmediğimiz bir oyundan çıkıp gitmek bir protesto mudur, yoksa hem ekibe hem de diğer seyircilere saygısızlık mı? Nihan'ın "sevmediğin bir karpuzu yemeye devam eder misin?" benzetmesi oldukça yerinde. Kimse kimseyi sevmediği bir deneyime katlanmak zorunda bırakamaz. Ancak bir oyundan çıkarken yaratılan dikkat dağınıklığı, diğer izleyicilerin deneyimini olumsuz etkileyebiliyor. Özellikle de bu çıkış, sohbette bahsedildiği gibi küfür ederek veya gürültü yaparak gerçekleşiyorsa, bu artık kişisel bir tercihten çıkıp toplu bir saygısızlığa dönüşüyor. Belki de en doğrusu, eğer oyunun içeriği sizi rahatsız eden ideolojik bir mesaj içermiyorsa, perde arasını beklemektir. Sahnedeki oyuncunun konsantrasyonu pamuk ipliğine bağlıdır ve aniden boşalan bir koltuk veya anlamsız bir hareket, o anın tüm büyüsünü bozabilir.
Modern Zamanların Vebası: Cep Telefonları ve Diğer Dikkat Dağıtıcılar
Gelelim günümüzün en büyük sorununa: Cep telefonları. Nihan ve Caner'in de isyan ettiği gibi, karanlık bir salonda aniden parlayan bir ekran, tüm büyüyü bir anda yok etmeye yetiyor. Bu konuyu biraz daha açalım:
Işık ve Ses: Telefonun sadece çalması değil, titreşimi ve en önemlisi ekran ışığı hem oyuncuların hem de diğer seyircilerin konsantrasyonunu anında bozuyor. O karanlıkta yanan bir ekran, adeta "Ben bu ortak deneyimin bir parçası değilim, kendi özel dünyamdayım," diye bağıran bir işarettir. Çözüm basit: Oyuna girmeden telefonu sadece sessize değil, uçak moduna almak ve tamamen kapatmak. Unutmayın, acil bir telefon bekliyorsanız, belki de o akşam tiyatroya gitmek için doğru zaman değildir.
Video Çekme İkilemi: Bazı ekipler, oyunlarının tanıtımına yardımcı olacağı düşüncesiyle sosyal medyada paylaşım yapılmasını teşvik edebiliyor. Ancak bu durum, salonun telefon ekranlarıyla dolmasına ve oyunu canlı izlemek yerine telefon ekranından izlemeye çalışan bir kitle yaratılmasına neden oluyor. Bu, diğer seyircilerin hakkına girmek anlamına geldiği gibi, aynı zamanda telif haklarının da ihlalidir. Bir anı yaşamak yerine onu kaydetmeye çalışmak, anın kendisini kaçırmamıza neden olur. Selamlamayı fotoğraflamak başka, oyunun bir parçasını kaydetmek bambaşkadır.
Konuşanlar, Yorumlayanlar: "Bak şimdi ne olacak," diye fısıldayanlar, kendi aralarında oyunu kritize edenler... Unutmayın, tiyatro bir ev sineması deneyimi değil. Oyuncunun jest ve mimiklerinden, metnin alt metnine kadar her şeyi anlamaya çalışan yanınızdaki seyircinin dikkatini dağıtmaya hakkınız yok. Sohbetinizi ve kritiklerinizi oyun sonrasına saklamak en doğrusu.
Yeme-İçme: Sinemanın aksine, tiyatro salonları genellikle bir şeyler atıştırmak için uygun ortamlar değil. Özellikle hışırdayan ambalajlar, çıtırtılı yiyecekler veya gazlı içeceklerin sesi oldukça rahatsız edici olabilir. Bir pet şişenin devrilme sesi bile en sessiz anda dikkatleri dağıtabilir. Tavsiye: Suyunuzu yanınıza alacaksanız, oyundan önce çantanızdan çıkarıp kolay ulaşabileceğiniz bir yere koyun. Unutmayın, bazı kabare tarzı oyunlar dışında, tiyatro bir yemek etkinliği değildir.
Öksürük ve Hastalık: Elbette kimse öksürüğünü kontrol edemez. Ancak bitmek bilmeyen bir öksürük kriziniz varsa veya bulaşıcı bir hastalık geçiriyorsanız, hem kendi sağlığınız hem de salondaki diğer insanların sağlığı ve seyir keyfi için o gün tiyatroya gitmemek daha doğru bir tercih olabilir. Caner'in bahsettiği, yurt dışındaki klasik müzik konserlerinde öksürenler için pastil dağıtılması ne kadar zarif bir çözüm, değil mi? Bu, hem bireysel rahatsızlığa bir çare sunar hem de topluluğun ortak deneyimini korumaya yönelik ince bir düşüncedir.
Çocuklarla Tiyatro: Geleceğin İyi Seyircilerini Yetiştirmek
Çocukları tiyatroyla tanıştırmak, onlara sanat sevgisi aşılamak harika bir adım. Ancak bu deneyimin hem çocuk hem de diğer seyirciler için keyifli geçmesi için bazı hazırlıklar yapmak gerekiyor. Bir çocuk oyununda, karakterlere seslenen, oyuna dahil olmaya çalışan çocuklar görmek doğaldır. Fakat bu katılım, oyunun akışını bozacak seviyeye geldiğinde, ebeveynlerin müdahale etmesi önemlidir. Nihan'ın da belirttiği gibi, okulların veya ailelerin çocukları tiyatroya götürmeden önce onlara tiyatronun nasıl izlenmesi gerektiği, ne zaman konuşulup ne zaman sessiz kalınacağı gibi temel kuralları anlatması, geleceğin daha bilinçli seyircilerini yetiştirmek için atılacak en önemli adımlardan biridir. Onlara sahnedeki oyuncuların da onları duyabildiğini ve görebildiğini, bunun tek taraflı bir televizyon izleme eylemi olmadığını anlatmak, bu bilinci oluşturmanın ilk adımıdır.
Kapanış: Alkışlar Emeğe Gelsin
Tiyatro, seyircisiyle var olan kolektif bir eylemdir. O salondaki her bir birey, o akşamki performansın bir parçasıdır. Telefonlarımızı kapatarak, fısıltılarımızı oyun sonrasına saklayarak, emeğe ve etrafımızdaki insanlara saygı göstererek bu büyülü deneyimi herkes için çok daha keyifli hale getirebiliriz. Seyirci sadece bir tüketici değil, aynı zamanda o akşamın enerjisini yaratan bir ortaktır.
Unutmayalım ki, sahnede bir hikaye anlatan oyuncular, en arkadaki seyircinin telefon ışığını bile fark eder. Bizim enerjimiz, bizim saygımız, onların performansını doğrudan etkiler. Alkışlarımız sadece bir beğeni ifadesi değil, aynı zamanda "Emeğinizi gördük, anladık ve size minnettarız," demenin en güzel yoludur.
Peki, sizin unutamadığınız bir seyirci anınız var mı? Yorumlarda bizimle paylaşın!



