Geçtiğimiz pazartesi akşamı, titizlikle hazırlanmış ve üzerine saatlerce konuşmamıza olanak tanıyan "Taşıdıklarımız" performansını izledik. Oyun sonrası ise Çıplak Ayaklar Kumpanyası'nın sıklıkla gerçekleştirdiği fuaye sohbetine katıldık.

"Taşıdığımız şeyler aslında ihtiyacımız olan şeyler mi? Bizi hayatta tutan şeyler mi bunlar? Yoksa hiç sorgulamadan kabul ettiğimiz hayatı devam ettirmemizi sağlayan şeyler mi? Sonucu olmayan hareketleri, ne kadar keyfi olduklarını fark etmeden yapıp duruyor muyuz, yoksa onlar olmadan boşluğun yavaşça içeri süzüleceğini bildiğimiz için mi tekrar ediyoruz bunları?"
Eira ile ortak yapımları olan bu eser, kesintili bir yapım sürecinden geçmiş ve son dört yılda 30’dan fazla kez sahnelenmiş. Yapım sürecine dair sorularımız sayesinde sahnede kullanılan eşyaların nasıl seçildiğini öğrendik. Hatta, seçilen eşyaların oyunun gelişiminde büyük bir rol oynadığını ve sürecin bu nesnelerle birlikte şekillendiğini keşfettik. Özellikle sahnede canlı performans sergileyen müzisyen Berke Can Özcan’ın projeye dahil olma sürecini dinlemek ilgi çekiciydi.
Seyircilerden gelen yorumlar doğrultusunda, Leyla Postalcıoğlu bizlere sahnede karşılaşılan sorunları nasıl ele aldıklarını anlattı. Seyircide oluşan tedirginliğin aslında performansın kilit noktalarından biri olduğunu konuştuk. Benzer şekilde, dansçıların yükseldikleri bölümlerde neler hissettiklerini de tartıştık ve bu anlarda "hafifleme" hissinin baskın olduğunu öğrendik.
Metne dayalı olmayan bu performansta ekip, "Eşyalarla olan ilişkimiz, karakterimizi belirliyor," yorumunda bulundu. Karşılaşmalar üzerine uzunca sohbet ettiğimiz bu bölümde, Mihran Tomasyan eşyalarla olan ilişkilerine dair düşüncelerini paylaştı. Özellikle, mekanın yalnızca karakterleri değil, aynı zamanda hareketlerini de nasıl şekillendirdiğini bizlere aktardı.
Üzerine birçok makale yazılmış ve ekibin vakti olsa saatlerce konuşulabilecek "Taşıdıklarımız" söyleşisini böylece tamamlamış olduk. Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nı Ankara’da daha sık görmeyi çok isteriz. Kendilerine ve Kült Kavaklıdere'ye çok teşekkürler.