Seyirci, Veri ve Politika - Eksiğiyle Fazlasıyla Bir Kez Daha Ankara Tiyatrosu
- psksevgikilinc
- 29 Haz
- 5 dakikada okunur

Bugün, Kült Kavaklıdere'nin samimi atmosferinde, Reka Kolektif'in "Aşalım Bunları" oyununun hemen öncesinde, tiyatro üzerine düşünen, yazan ve üreten değerli bir isimle, Caner Soyulmaz ile bir aradayız. İstanbul'un hareketli kültür sanat hayatından sonra yaklaşık iki yıl önce Ankara'ya "tersine göç" etmiş bir tiyatro insanı olarak Soyulmaz, her iki şehrin tiyatro ekosistemine dair kıymetli gözlemlere sahip. Bu sohbetimizde, onun Boğaziçi Üniversitesi'ndeki felsefe eğitiminden İKSV'deki kültür politikaları çalışmalarına uzanan birikiminden faydalanarak; İstanbul ve Ankara sahneleri arasındaki farkları, seyirci alışkanlıklarının dönüşümünü, sektörün kanayan yaraları olan "veri eksikliği" ve "kültür politikası yoksunluğunu" tüm çıplaklığıyla masaya yatırıyoruz.
Tersine Göç: Beklentiler ve Gerçekler
Caner Soyulmaz'ın Ankara'ya taşınma kararı, İstanbul'daki çevresi tarafından genellikle "Ankara'da bu konuda biraz aç kalabilirsin" gibi yorumlarla karşılanmış. İstanbul'un her akşam onlarca farklı oyuna ev sahipliği yapan zenginliğinden sonra, Ankara'nın daha sakin sanat ortamına alışmanın zor olacağı düşünülüyordu. Soyulmaz da beklentilerini çok yüksek tutmadığını itiraf ediyor. Ancak Ankara'ya yerleştiğinde "o kadar da fakirlik yokmuş" diyerek rahatladığını belirtiyor.
Yine de bu ilk olumlu izlenim, zamanla yerini bazı kritik sorgulamalara bırakmış. Özellikle üniversite yıllarında Boğaziçi Üniversitesi Tiyatro Kulübü ile turneye geldiklerinde ODTÜ Tiyatro Şenliği'nde karşılaştığı o meşhur "Ankara seyircisi" ile bugünün seyircisi arasında bir fark gözlemlemiş. ODTÜ'nün her zaman özel ve güçlü bir seyirci profili olduğunu kabul etmekle birlikte, şehrin geneline yayılan özel tiyatroların, geçmişteki o coşkulu ilginin bir kısmını kaybettiğini hissetmiş. Pandemi öncesi deneyimlediği o canlı atmosferin yerinde şimdi daha temkinli bir ilgi vardı.
İki Şehir, İki Ayrı Ekosistem: İstanbul'un Zenginliği, Ankara'nın Ağırlığı
Sohbetin en can alıcı noktalarından biri, iki büyük şehrin tiyatro endüstrilerinin karşılaştırılmasıydı. Bu bir "yarıştırma" değil, daha çok iki farklı modelin dinamiklerini anlama çabası.
İstanbul Cephesi: Kontrolsüz Bir Bolluk
Soyulmaz, İKSV'de kültür politikaları alanında çalıştığı beş yıl boyunca İstanbul'un kültür sanat faaliyetlerini yakından gözlemleme fırsatı bulmuş. Ona göre İstanbul, Türkiye'deki diğer tüm şehirlerle kıyaslanamayacak kadar farklı bir noktada. Bu durumu yaratan temel dinamikler ise şöyle:
Üretim Merkezi Olması: İstanbul, dizi ve prodüksiyon sektörünün kalbi olduğu için Ankara ve İzmir gibi şehirlerdeki yetenekli mezunları kendine çekiyor. Bu da şehirdeki tiyatrocu ve ekip sayısını sürekli artırıyor.
Mekan Çeşitliliği: Tiyatroların Kadıköy ve Beyoğlu gibi bölgelerde yoğunlaşmasının yanı sıra, Zorlu PSM gibi finansal gücü yüksek büyük sahnelerle Moda Sahnesi ve Baba Sahnesi gibi kendini döndürmeyi başaran önemli bağımsız mekanlar bir arada var oluyor.
Ekip ve Kolektif Bolluğu: Bu yoğunluk, her akşam seyirciye çok farklı türlerde ve tarzlarda onlarca oyun izleme imkanı sunan "korkunç bir zenginlik" yaratıyor.
Devlet Tiyatroları'nın Konumu: İstanbul'da Devlet Tiyatroları (DT) elbette var ve değerli oyunlar sahneliyor. Ancak özel tiyatroların, kolektiflerin ve bağımsız üretimlerin sayısı o kadar fazla ki, DT'nin ekosistemdeki ağırlığı Ankara'daki kadar hissedilmiyor.
Ankara Cephesi: Devlet Tiyatroları'nın Gölgesi ve Özel Tiyatroların Mücadelesi
Soyulmaz, Ankara'ya geldiğinde en çok şaşırdığı şeyin "inanılmaz bir Devlet Tiyatroları ağırlığı" olduğunu söylüyor. Bu durum, şehrin tiyatro kültürünü ve seyirci alışkanlıklarını derinden etkiliyor:
Seyirci Alışkanlıkları: Ankara seyircisi, uzun yılların getirdiği bir alışkanlıkla daha çok DT tarzı, klasikleşmiş yapıdaki oyunları tercih etme eğiliminde. Soyulmaz bu durumu, politik bir anlamda değil, estetik tercihler anlamında bir "muhafazakarlaşma" ve "yeniliğe kapalılık" olarak tanımlıyor.
Gençlerin Göçü: Ankara'daki köklü tiyatro bölümlerinden çok yetenekli gençler mezun oluyor. Birçoğu Ankara'da kalıp kendi ekiplerini kurmak için çabalasa da, ekonomik olarak ayakta kalmakta zorlanıyor. Ayda 20 dolu salona temsil yapsalar dahi geçimlerini sağlayacak kazançlara ulaşamadıkları için "el mahkum" İstanbul'a göçüyorlar.
Azalan Üretim: İstanbul'a kıyasla Ankara'da niceliksel olarak daha az ekip var ve daha az oyun çıkıyor. Bu da bir kısır döngüye neden oluyor; az üretim, seyirci ilgisini daha da daraltabiliyor.
Umut Işıkları: Tüm bunlara rağmen Ankara'da opera ve balenin hala dolu salonlara oynaması, özellikle Modern Dans Topluluğu (MDT) gibi İstanbul'a göre daha "alternatif" sayılabilecek işlerin sadık bir kitleye sahip olması ve Matt Dance gibi kolektiflerin tüm zorluklara rağmen Türkiye çapında değerli işler üretmesi, şehrin potansiyelini gösteren umut verici gelişmeler.
Kanayan Yara: Neden Veri Tutmuyoruz? Neden Bir Kültür Politikamız Yok?
Sohbetimiz, tiyatro özelinden çıkarak tüm sanat alanlarını ilgilendiren iki temel soruna odaklanıyor: Veri eksikliği ve kültür politikası yoksunluğu.
Veri: 1960'larda Yapılanı Bugün Neden Yapmıyoruz?
Caner Soyulmaz, Ankara'ya geldiğinden beri tiyatro ekiplerine ısrarla aynı soruyu soruyor: "Veri tutuyor musunuz?" Bu sorunun ardında yatan derin bir anlam var. Soyulmaz, 1960'larda İstanbul'da kurulan Arena Tiyatrosu'nun, o günün imkanlarıyla seyircilerine "Oyunumuzu nereden duydunuz?", "Nereden geliyorsunuz?", "Hangi tür oyunları seversiniz?", "Salonun havalandırmasını sevdiniz mi?" gibi sorular içeren anketler yaptığını anlatıyor.
Bugün, sosyal medyanın ve dijital araçların sunduğu onca imkana rağmen, tiyatroların büyük bir çoğunluğu bu temel adımı atmıyor. Oysa ki:
Sürdürülebilirlik Veriyle Mümkün: Bir ekibin ya da mekanın ayakta kalabilmesi, seyircisini tanımasıyla doğrudan ilişkili. Kimin, neden, hangi oyuna geldiğini bilmek, geleceğe yönelik stratejiler geliştirmek için hayati önem taşıyor.
Verimsiz Politikalar: Hem devletin (TÜİK) hem de yerel yönetimlerin elinde, şehirlere, oyun türlerine göre ayrıştırılmış detaylı veriler bulunmuyor. Bu veri eksikliği, atılan adımların ne kadar işe yaradığını ölçmeyi imkansız kılıyor.
Kendi Kendine Konuşmak: Veri olmadan yapılan tüm tartışmalar, "kendi kendimize konuşmaktan" öteye gidemiyor ve somut çözümler üretilemiyor.
Kültür Politikası: Herkesin Dert Yandığı Ama Olmayan Şey
"İyi bir kültür politikamız olsa Ankara tiyatrosu ne kazanırdı?" Bu soru, sohbetin düğüm noktasını oluşturuyor. Soyulmaz, Türkiye'de gerçek anlamda bir kültür politikasından bahsetmenin zor olduğunu , bu yüzden de sanatın her alanındaki çalışanların sıkıntı yaşadığını belirtiyor. İyi bir kültür politikası, özellikle yerel yönetimler bazında başladığında, şunları değiştirebilir:
Diyalog ve İhtiyaç Analizi: Belediyeler, kendi bölgelerindeki sanatçı ve sahne sayısını bilmekle işe başlamalı. Ekiplerle ve bölge halkıyla diyalog kurarak gerçek ihtiyaçları (örneğin Ankara'da hiç Black Box sahne olmaması gibi ) tespit etmeli.
Sanatçıyı Yerinde Tutmak: Şehirlerin, kendi üniversitelerinden yetişen sanatçıların başka yerlere göç etmesini engellemek için stratejiler geliştirmesi gerekir.
Döngüsel Ekonomi Yaratmak: Bir tiyatro mekanı, sadece bir bina değildir. Etrafındaki esnafın (taksi, büfe, restoran) da dahil olduğu bir ekonomik döngü yaratır. Politikalar bu bütüncül bakış açısıyla oluşturulmalıdır.
Popülizmden Kaçınmak: Belediyelerin, bölgedeki biletli oyun sahneleyen özel tiyatrolara zarar veren "ücretsiz tiyatro" etkinlikleri gibi popülist yaklaşımlar yerine, sürdürülebilir ve adil modeller geliştirmesi (örneğin sadece gençler veya emekliler için indirimli/ücretsiz biletler) gerekir. Kültür, politik bir "araç" değil, başlı başına bir "amaç" olarak görülmelidir.
Destek Mekanizmalarını Güçlendirmek: Fon ve sponsorluk gibi gelir kapılarının artırılması için tiyatrolar ile potansiyel destekçiler arasında köprüler kurulmalıdır.
Son Söz: Şikayeti "Verimli" Kılmak
Sohbetimizin sonuna gelirken, Kemal Aydoğan'ın "verimli şikayet" kavramına dönüyoruz. Evet, sorunlar çok ve derin. Ancak sadece şikayet etmek yerine, seyirciler olarak, sanatçılar olarak, bu ekosistemin tüm paydaşları olarak soru sorma, sorgulama ve daha iyisini talep etme hakkımız ve sorumluluğumuz var. Devlet Tiyatrosu'na "Neden bu oyunu oynuyorsunuz?" diye sorabilmeli, özel bir tiyatronun neden yüksek vergilerle boğuştuğunun farkında olmalıyız.
Caner Soyulmaz ile yaptığımız bu ufuk açıcı sohbet, Ankara'daki tiyatro ateşini canlı tutan tüm konulara dokunan bir başlangıç niteliğinde. Belli ki bu konular, tek bir videoya sığmayacak kadar geniş. Bizler sormaya, konuşmaya ve "verimli şikayet" etmeye devam ettikçe, daha sağlıklı, daha sürdürülebilir ve daha yaratıcı bir tiyatro ortamına ulaşma umudumuz da hep var olacaktır.



