Peruka Kasabası Ekibiyle Temsil Sonrası Söyleşi: Bir Çocuk Yetişir, Dünya Değişir
- fuayeankara

- 4 gün önce
- 3 dakikada okunur

Peruka Kasabası, çocuk oyunu etiketiyle sahnelenmesine rağmen, bu başlığın ötesine geçen bir tiyatro anlayışını temsil ediyor. Oyun sonrası yapılan söyleşi, ekibin çocuk tiyatrosuna nasıl yaklaştığını, hangi sorumlulukları omuzladığını ve neden “basitleştirmek” yerine “zenginleştirmeyi” tercih ettiklerini açık biçimde ortaya koyuyor.
Bu yazı, Peruka Kasabası’nın temsilinden sonra gerçekleştirilen söyleşiden yola çıkarak; oyunun yaratım sürecini, estetik tercihlerini ve çocuk tiyatrosuna dair güçlü duruşunu ele alıyor.
Çocuk Seyirciyi Hafife Almamak
Peruka Kasabası’nın çıkış noktasında çok net bir ilke var: çocuk seyirciyi küçümsememek. Ekip, oyunu bir “çocuk müzikali” olarak tanımlasa da, çocuklara yönelik üretimi hafif, yüzeysel ya da kolay bir alan olarak görmüyor.
Aksine, çocuk seyircinin hayal dünyasının genişliği ve algı kapasitesi, oyunun en belirleyici referans noktası haline geliyor. Ekip için mesele, çocukları “müşteri” olarak görmek değil; tiyatroyla uzun vadeli bir ilişki kurabilecek seyirciler olarak ele almak. Bugün beş yaşında oyunu izleyen bir çocuğun, yirmi yıl sonra da tiyatro salonlarında yer alması arzusu, bu yaklaşımın temelini oluşturuyor.
Zenginleştirme: Bilinçli Bir Tercih
Oyunun tanıtım metninde özellikle vurgulanan “basitleştirmek değil, zenginleştirmek” ifadesi tesadüf değil. Peruka Kasabası, çocuk tiyatrosunda sıkça rastlanan gösteri, şov ya da stand-up benzeri formlardan bilinçli olarak uzak duruyor.
Dördüncü duvarın korunması, doğrudan seyirciyle kurulmuş yapay etkileşimlerin tercih edilmemesi ve dramatik bir dünyanın sabırla inşa edilmesi, bu yaklaşımın sahnedeki karşılıkları. Yetmiş dakikalık süresiyle hem çocukların hem de yetişkinlerin dikkatini canlı tutabilen oyun, bu tercihin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor.
Metinden Sahneye: Uzun ve Titiz Bir Süreç
Oyunun yazım süreci, yıllara yayılan bir emeğin sonucu. Metin, ilk olarak bir çocuk öyküsü olarak kaleme alınıyor; ardından defalarca yeniden yazılıyor, tartışılıyor ve olgunlaştırılıyor. Bu süreçte yalnızca sanatsal değil, pedagojik ve dramaturjik geri bildirimler de belirleyici oluyor.
Pedagoglar, drama eğitmenleri ve alan uzmanlarıyla yapılan görüşmeler, metnin sahnedeki karşılığını güçlendiriyor. Yönetmenin oyuna yaklaşımı ise metni birebir uygulamak yerine, kendi hayal dünyasıyla yeniden kurmak üzerine şekilleniyor. Ortaya çıkan sahne dili, metnin ötesine geçen bütünlüklü bir evren yaratıyor.
Gösterişten Uzak, İhtiyaç Kadar Tasarım
Peruka Kasabası’nın sahne tasarımı ve kostümleri, bilinçli bir ölçülülük taşıyor. Amaç, görsel bir şaşaa yaratmak ya da seyirciyi albenili unsurlarla etkilemek değil; hikâyenin ihtiyaç duyduğu kadarını sahneye taşımak.
Perukalar, kostümler, ışık ve müzik; oyunun dünyasını destekleyen araçlar olarak konumlanıyor. Fazlalıktan kaçınan bu yaklaşım, çocuk seyircinin algısını dağıtmadan, anlatının merkezde kalmasını sağlıyor.
Kolektif ve Disiplinli Bir Çalışma
Oyunun yaratım süreci, farklı disiplinlerden gelen sanatçıların bir araya gelmesiyle şekilleniyor. Oyuncular, dansçılar, koreograf ve teknik ekip; daha önce birlikte çalışmamış olmalarına rağmen, ortak bir hedef etrafında buluşuyor.
Bu süreçte en dikkat çekici unsur, egosuz ve kolektif bir çalışma ortamının kurulması. “Çocuk oyunu” bahanesiyle sorunları geçiştirmek yerine, her aksaklık ciddiyetle ele alınıyor ve çözülüyor. Okuma provalarından sahne provalarına uzanan yaklaşık iki aylık süreç, yoğun ama üretken bir disiplinle tamamlanıyor.
Dansın Oyundaki Yeri
Peruka Kasabası’nda dans, süsleyici bir unsur olmanın ötesine geçiyor. Sahneyi taşıyan, ritmi canlı tutan ve oyunun enerjisini yükselten temel bir anlatım aracı haline geliyor.
Koreografi süreci, düzenli ve titiz bir çalışmanın ürünü. Hareketlerin senkronu, sahneyle kurduğu ilişki ve oyuncular arasındaki temas, oyunun bütünlüğünü güçlendiriyor. Dansın sahnedeki varlığı, oyunun hem çocuklar hem de yetişkinler için izlenirliğini artırıyor.
Çocuk Tiyatrosu – Yetişkin Tiyatrosu Ayrımı Üzerine
Söyleşide öne çıkan en önemli tartışmalardan biri, çocuk tiyatrosu ile yetişkin tiyatrosu arasındaki ayrım. Oyunun yazarı ve ekibi, bu ayrımı keskin çizgilerle tanımlamaktan özellikle kaçınıyor.
Yaklaşımları net: seyirci seyircidir. Çocuk ya da yetişkin fark etmeksizin, tiyatronun temel doğruları değişmez. Metnin dili, anlatım biçimi ve sahne estetiği; didaktik olmadan, seyirciyi ciddiye alan bir yerden kuruluyor. Çocuğun karmaşık cümleleri anlayamayacağı varsayımı ise baştan reddediliyor.
Beşten Yetmiş Yediye Bir Seyir Deneyimi
Peruka Kasabası, sahnede yalnızca çocuklara değil, yetişkinlere de seslenen bir dünya kuruyor. Salonun büyük bölümünü çocuklar doldursa da, oyunun yetişkin seyirci üzerindeki etkisi göz ardı edilemeyecek kadar güçlü.
Yetmiş dakika boyunca dikkatini kaybetmeden oyunu izleyen dört yaşındaki çocuklar kadar, oyundan keyif alan yetişkinler de bu yaklaşımın karşılığını oluşturuyor. Oyun, yaş sınırlarını aşan bir seyir deneyimi sunuyor.
Sonuç Yerine
Peruka Kasabası, çocuk tiyatrosunun “hafif” ya da “ikincil” bir alan olmadığını hatırlatan önemli bir örnek. Aksine, yüksek bir özen, disiplin ve sorumluluk gerektiren bir üretim alanı olduğunu güçlü biçimde ortaya koyuyor.
Bu oyun, çocuklar için üretmenin; geleceğin seyircisini, sanat algısını ve tiyatro kültürünü inşa etmek anlamına geldiğini gösteriyor. Ve belki de en önemlisi, çocuklara hitap eden bir oyunun yetişkinler için de sahici, derinlikli ve keyifli olabileceğini kanıtlıyor.
Video Kaynağı:Bu yazı, Peruka Kasabası oyunu sonrası gerçekleştirilen söyleşiden üretilmiştir:https://youtu.be/li8U0wFQrp0



