Ankara Tiyatrosunda Neler Değişti? - Emre Şamdan ile Son Yılların Değerlendirmesi
- fuayeankara

- 22 Haz
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Haz
Fuaye Ankara olarak çıktığımız YouTube yolculuğunun ilk konuğu, Ankara tiyatrosunun son yıllardaki en dinamik ve üretken isimlerinden, Yakın Tiyatro’nun kurucusu Emre Şamdan oldu. Mesafe Sahne’nin tanıdık ve samimi atmosferinde, bir deneme çekimi olarak başlayan sohbetimiz, kısa sürede tiyatronun dertlerine, seyirci-sahne ilişkisinin evrimine ve sanatın geleceğine dair derin bir analize dönüştü.

Bu sadece bir röportaj değil; aynı zamanda tiyatroyu yaşayan, soluyan ve onunla dertlenen iki tarafın, sahne ve fuayenin buluşması. İşte Emre Şamdan’ın gözünden, tüm çıplaklığıyla günümüz tiyatro dünyası...
Dijital Sahne: YouTube ve Podcast ile Seyirciyle Derinleşen Bağ
Sohbetimiz, içinde bulunduğumuz dijital çağın tiyatroya etkilerini konuşarak başladı. Emre Şamdan, Yakın Tiyatro olarak yürüttükleri podcast ve YouTube serilerinin, entelektüel derinlik arayışlarının bir parçası olduğunu vurguluyor. Gündemden ziyade yazarları, metinleri ve konuları merkeze alan bu içerikler, sadece bir tanıtım aracı değil, aynı zamanda hem kendileri hem de seyircileri için bir "olgunlaşma yolculuğu."
"Bizim entelektüel derinlik çabalarımız var. Tiyatro yaparken aynı zamanda seyirciyi de olgunlaştırma derdimiz var. YouTube bunun için çok faydalı oluyor."
Bu dijital etkileşim, tiyatroların yıllardır arzuladığı o sadık kitleyi yaratmanın yeni bir yolu haline gelmiş. Önceden oyun sonrası fuaye sohbetleriyle yakalanmaya çalışılan o bağ, artık dijital platformlarda daha geniş kitlelerle ve daha sürdürülebilir bir şekilde kuruluyor.
Bir Tiyatro Seyircisini "Yetiştirir" mi? Kurumsallaşma ve Karşılıklı Etkileşim
Her tiyatronun kemik bir seyirci kitlesi olmalı mı? Emre Şamdan’a göre bu, tiyatroyu yapma nedenine göre değişir. Eğer amaç, kök salmak ve bir kurum kültürü yaratmaksa, cevap kesinlikle "evet". Bu seyirci kitlesi, bir tiyatronun en samimi eleştirmeni, en yakın dostudur.
"Bir seyirci kitleniz varsa, total seyirciden yiyeceğiniz dayağı önceden görürsünüz. Biz total seyirciyi görmeden önce onlardan dayağımızı yiyoruz ve bu çok keyifli oluyor."
Bu, tek taraflı bir "eğitim" değil, karşılıklı bir beslenme hali. Seyirci, tiyatronun düşünsel dünyasına aşina oldukça daha derinlikli eleştiriler sunar. Tiyatro ise bu eleştirilerle kendini geliştirir. Tıpkı Brecht’in dediği gibi, seyirci de aksiyon-reaksiyon döngüsüne dahil olur. Fuaye Ankara olarak bizim de varoluş amacımız tam olarak bu: farklı bakış açılarını bir araya getirerek bu zengin etkileşim ortamını yaratmak.
Geçmişten Günümüze Seyirci Davranışları: Tiyatro Hep Böyle miydi?
Sohbetin en can alıcı noktalarından biri, tiyatro seyircisinin tarihsel dönüşümünü ele aldığımız kısımdı. Şamdan, tiyatro problemlerinin odağında hep bir "sayı" ve "insan" derdi olduğunu belirtiyor.
60'lar - 80'ler: Seyirci, tiyatroyu kendini siyasi ve toplumsal olarak temsil etme aracı olarak görüyordu. Ankara Sanat Tiyatrosu kitlesi ile Haldun Dormen Tiyatrosu kitlesi bu yüzden farklıydı.
90'lar ve Sonrası: Seksen darbesinin yarattığı boşluğun ardından gelen entelektüel dönüşümle birlikte seyirci, toplumsal kimliklerden sıyrılarak anlatılan "öz" ile, hikayenin kendisiyle bağ kurmaya başladı.
2025 ve Pandemi Sonrası: Bugün ise bambaşka ve endişe verici bir dönüşümün içindeyiz.
2025'in Büyük Krizi: "Gösterme" Kültürü ve Kaybolan Üniversiteli Gençlik
Emre Şamdan, günümüzdeki en büyük krizi şu şekilde özetliyor: Tiyatro izleme alışkanlığı, anlamaya ve içselleştirmeye yönelik değil, göstermeye yönelik bir eyleme dönüştü.
"Artık telefonlarda duyduğumuz şey şu: Oyunlarınızda kim oynuyor? Oyun ne söylüyor değil, kim oynuyor? Mekan ferah mı? Fotoğraf çekinecek alan var mı?"
Bu dönüşümün temelinde, pandeminin de etkisiyle bağlamı kopan "üniversite öğrencisi" kavramı yatıyor. Eskiden tiyatroların en dinamik kitlesini oluşturan öğrenciler ve yeni mezunlar, hem ekonomik zorluklar hem de entelektüel merak eksikliği nedeniyle sahnelerden uzaklaştı. Bu iki ucu keskin paradoks, tiyatro izleyicisinin yaş ortalamasını yükseltirken, seyir kültürünü de derinden yaralıyor.
Devlet Tiyatroları, Fiyat Artışları ve Prodüksiyon Şirketlerinin Etkisi
Ankara tiyatrosu konuşulur da Devlet Tiyatroları (DT) konuşulmaz mı? DT bilet fiyatlarındaki artışın özel tiyatrolara seyirci kaydıracağı beklentisi gerçekleşmedi. Şamdan, bu konuda radikal bir görüşe sahip:
"Devlet Tiyatroları kapatılmalı. Kamu maliyesi ile yönetilmiş bir sanatın bu kadar popüler olması, bu kadar dayatılması, bir gün kendinizi ansızın bambaşka bir düşünceyi savunurken bulmanıza neden olabilir."
Ona göre kamu maliyesiyle sanat yapmak, piyasada haksız bir standart yaratıyor ve seyircinin algısını "büyük dekorlu oyun tiyatrodur" gibi bir çerçeveye hapsediyor.
Seyirci kültüründeki yozlaşmanın bir diğer sorumlusu olarak ise devasa salonlarda (Congresium, MEB Şura vb.) oyun sergileyen prodüksiyon şirketlerini işaret ediyor. Bu mekanlar, tiyatronun ruhuna aykırı bir deneyim sunuyor; geç kalan alınıyor, fotoğraf çekimi teşvik ediliyor ve oyuncu ile seyirci arasındaki o büyülü mesafe yok oluyor. Bu alışkanlıklar, ne yazık ki küçük ve samimi sahnelere de taşınıyor.
Eleştirinin Değeri: "Koltuk Gıcırdıyordu" Yorumundan Sanatsal Analize
Bir tiyatro, seyircisinden nasıl bir geri bildirim bekler? Emre Şamdan’ın bu konudaki sitemi oldukça net: Parayla çözülebilecek sorunlardan (soğuk salon, gıcırdayan koltuk) ziyade, sanatın kendisine dair eleştiriler duymak istiyorlar.
"Benim tiyatromun aldığı puan skalası burada değil. Öncelikle oyun üretiyorum, temsil sağlıyorum. Duymak istediğim şeyler inanın ki bu değil. Bana oyunum hakkında bir şey söyleyeceksen, ben buna daima açığım."
Seyircinin, bir oyunu "beğenip beğenmeme" noktasından, "karakterin duygu çatışması bana geçti mi, kullanılan dekor anlatıma hizmet etti mi?" gibi daha analitik sorulara geçmesi, o karşılıklı olgunlaşma yolculuğunun en önemli adımı.
Geleceğe Bakış: Bir Ütopya ve Ortak Sorumluluk
Peki çözüm ne? Değişen seyirci beklentilerine karşı bağnaz olmadan ama tiyatronun özünden de vazgeçmeden yeni bir kültür inşa etmek. Emre Şamdan’ın ütopyası, salonu dolduran herkesin oraya gelmek için kişisel bir sebebinin olduğu, tüketmek için değil bir deneyim yaşamak için bir araya geldiği bir tiyatro ortamı.
Bu noktada Fuaye Ankara gibi platformlara da büyük görev düşüyor: Seyirciyi doğru yönlendirmek, farklı ihtiyaçları olan kitleleri doğru oyunlarla buluşturmak ve "seçme" bilincini aşılamak.
Sohbetimizin sonunda vardığımız ortak kanı şu: Tiyatro, toplumla en bağlantılı sanat dalı. Toplum ne yaşıyorsa, tiyatro da onu yansıtıyor ve ondan etkileniyor. Seyircinin sosyal medya ile değişen alışkanlıkları, ekonomik krizler ve kültürel dönüşümler, sahnenin tam ortasında hissediliyor.
Ancak umut var. Çünkü insanın her zaman bir alana, bir hikayeye, bir şeyler hissetmeye ihtiyacı olacak. O alan da tiyatro olmaya devam edecek. Yeter ki o alana giden kapıyı bulabilelim, o kapıdan girdikten sonra birbirimizle konuşmaktan çekinmeyelim. Unutmayın, Yakın Tiyatro’nun ve Ankara’daki birçok özel tiyatronun kapısı, oyun bittikten sonra da sohbete her zaman açık.
Tıpkı Emre Şamdan'ın dediği gibi: "Tiyatrocular gevezedir, konuşur. Biz buna muhtacız."



