top of page

Ankara İzleyicisi: Bir Mit mi, Gerçek mi?: Kent Fest 2025 Söyleşisinden Notlar ve Fuaye Ankara’nın Yorumları

Giriş: Kentin Seyir Kültürüne Dair Bir Sorgulama


ree

KentFest 2025’in Meselemiz Ankara başlıklı söyleşi serisi, Ankara’nın kültür ve sanat yaşamına ilişkin uzun süredir süregelen bir tartışmayı yeniden gündeme taşıdı: “Ankara İzleyicisi: Bir Mit mi, Gerçek mi?” sorusu, yalnızca tiyatro izleme alışkanlıklarını değil, aynı zamanda bir kentin kültürel kimliğini ve toplumsal belleğini de sorgulayan bir çerçeve sundu. Bu oturum, tiyatro sosyolojisi, kent tarihi ve seyir kültürü gibi disiplinlerin kesişiminde durarak, Ankara’daki sanat kamusunun dönüşümünü anlamaya yönelik önemli ipuçları verdi.


Tiyatro sanatı, yapısı gereği “şimdi ve burada” gerçekleşen bir eylemdir. Seyirci, bu eylemin kurucu unsurudur; oyun, onun varlığıyla tamamlanır. Bu açıdan bakıldığında, tiyatro tarihinin her dönemi aynı zamanda bir seyirci tarihidir. Dolayısıyla, Ankara’daki tiyatro izleyicisini anlamak, yalnızca kültürel bir davranış biçimini değil, Cumhuriyet’in modernleşme ideolojisinin kamusal izdüşümünü de çözümlemeyi gerektirir.


Cumhuriyet’in Seyirci İnşası: Kültürel Bir Proje Olarak Ankara


Söyleşideki tarihsel çözümlemeler, Cumhuriyet’in ilk döneminde tiyatronun bir modern yurttaşlık eğitimi aracına dönüştürüldüğü tespitine dayanıyordu. Ankara’nın başkent olarak seçilmesi, tiyatroyu da siyasal bir temsil alanına dönüştürmüştür. Yeni devlet, kültürel modernleşmeyi hedefleyen bu politikayı, sanatın özellikle de tiyatronun “kamusal etkisi” üzerinden inşa etti.


Elif hocanın belirttiği gibi, Cumhuriyet’in kurucu kadrosu tiyatroyu, sözün gücüyle toplumda bir bilinç dönüşümü yaratabilecek etkin bir araç olarak değerlendirdi. Devlet Tiyatroları’nın 1949’da kurulması, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin tiyatro bölümü aracılığıyla sanat eğitiminin kurumsallaşması ve kamuda görev yapan aydın kesimin tiyatroya yönelimi, Ankara’da “izleyici tipi”nin bilinçli bir biçimde oluşturulduğunu gösteriyor.


Bu bağlamda, Ankara izleyicisi bir rastlantı değil; Cumhuriyet’in kültür politikalarının görünür bir sonucudur. Başkentte sanat üretiminin teşvik edilmesiyle birlikte, tiyatroya giden birey aynı zamanda yeni Türkiye’nin temsil ettiği “aydınlanmacı vatandaş” modelinin parçası haline geldi.


Tiyatronun Kamusal İşlevi: Katarsisten Yurttaşlığa


Tiyatro, Antik Yunan’dan bu yana, bireysel bir arınmadan ziyade kamusal bir deneyim olarak tanımlanmıştır. Aristoteles’in “katarsis” kavramı, izleyicinin oyunu izlerken duygusal bir arınma yaşamasıyla sınırlı değildir; aynı zamanda toplum düzeninin sağlanmasına yönelik bir eğitimsel mekanizmadır. Söyleşide vurgulandığı üzere, tiyatronun bu yönü, Cumhuriyet’in kültürel modernleşme projesinde belirleyici bir işlev üstlenmiştir.


Bu açıdan, Ankara tiyatro seyircisinin tarihsel niteliği, tiyatroyu yalnızca estetik bir deneyim olarak değil, kamusal bir söylem alanı olarak algılamasından gelir. Oyun, yalnızca sahnede değil, seyirciyle kurulan ortak bilinç düzleminde var olur. Cumhuriyet döneminde tiyatroya gitmek, bir eğlence biçimi değil, toplumsal bir görev, bir kültürel sorumluluk olarak görülmüştür.


“Mitik” Seyirci Figürü: Dönüşen Bir Kimlik


Söyleşinin merkezindeki tartışma, “Ankara seyircisi” kavramının bugün ne ölçüde geçerli olduğu sorusuydu. Tarihsel olarak homojen bir topluluk olarak görülen bu izleyici profili, günümüzde çeşitlenmiş ve farklı motivasyonlara bölünmüş bir yapıya dönüşmüştür. Katılımcılar bu yapıyı üç katmanda tanımladı:


  1. Kültürel-entelektüel seyirci: Oyuna düşünsel bir yaklaşım sergileyen, metin, rejisör ve dramaturji düzleminde üretimi değerlendiren bilinçli izleyici.

  2. Popüler kültür seyircisi: Oyuncunun tanınırlığına, sahnenin görselliğine ve yapımın dışsal cazibesine yönelen seyirci tipi.

  3. Tüketim odaklı seyirci: Tiyatroya katılımı sosyal medya paylaşımları, prestij ya da aidiyet göstergesi olarak kullanan yeni kentli izleyici.


Bu üçlü yapı, tiyatronun toplumdaki yerinin dönüşümünü yansıtır. Ankara seyircisi, artık yalnızca bir “modern vatandaşlık” göstergesi değil, aynı zamanda kültürel sermaye üretiminin ve görünürlük ekonomisinin bir parçasıdır. Bu durum, tiyatronun işlevini yalnızca sanatsal değil, sosyolojik bir bağlamda da yeniden tanımlamayı gerektiriyor.


Devlet Kurumlarından Bağımsız Sahnelere: İki Uç Arasındaki Gerilim


Söyleşide öne çıkan bir diğer tema, Ankara’daki tiyatro üretim ekosisteminin ikili yapısıydı. Bir yanda köklü bir Devlet Tiyatroları geleneği; diğer yanda ise sınırlı imkânlarla var olmaya çalışan bağımsız topluluklar bulunuyor. Konuşmacılar, bu iki alan arasında derin bir seyirci ayrımı olduğunu belirtti. Devlet Tiyatrosu seyircisi, büyük prodüksiyonlara, yüksek bütçeli dekorlara ve kurumsal disipline alışkınken, bağımsız tiyatroların mekânsal sadeliği ve deneysel biçimleri çoğu zaman “amatörlük” olarak algılanıyor.


Bu durum yalnızca estetik bir karşılaştırma değil, aynı zamanda kültürel bir hiyerarşidir. Ankara seyircisinin büyük bir kısmı hâlâ “devletin tiyatrosu”nu tiyatronun meşru biçimi olarak görmektedir. Bu, Cumhuriyet döneminde devlet eliyle başlatılan kültürel inşanın bir devamı niteliğindedir. Ancak bu algı, bağımsız tiyatroların görünürlüğünü ve seyirci erişimini sınırlamakta; yeni kuşak sanatçıların üretim alanını daraltmaktadır.


Öte yandan, ekonomik koşullar özel tiyatroları popüler oyuncularla iş birliği yapmaya, hatta kimi zaman televizyon estetiğine yaklaşmaya zorluyor. Bu durum, tiyatronun düşünsel boyutunu zayıflatmakta; metin merkezli üretimin yerine “tanınırlık” merkezli bir pazar yapısı doğurmaktadır.


Fuaye Ankara’nın Perspektifi: Eleştirel Seyir Kültürüne Doğru


Fuaye Ankara topluluğu olarak bizler, bu söyleşide dile getirilen görüşlerin önemli bir kısmını, Ankara’daki seyirci kültürünün yeniden tanımlanması gerekliliği bağlamında değerlendiriyoruz. Seyirci, edilgen bir konumda kalmamalı; tiyatroyla karşılaşmasında eleştirel, sorgulayıcı ve üretken bir tavır geliştirmelidir. Ankara’nın tiyatro geleneği, yalnızca sahneyle değil, fuaye alanlarında yürütülen tartışmalarla da şekillenmiştir.


Fuaye Ankara’nın amacı, bu kültürü yeniden canlandırmak, seyirciyi yalnızca “tüketici” değil, aynı zamanda “ortak üretici” konumuna taşımaktır. Ankara’nın mitik seyircisi, bizim için bir nostalji unsuru değil; sürekli yeniden kurulan, değişen toplumsal koşullara uyum sağlayan bir bilinç formudur. Bu nedenle, Ankara’nın bugünkü tiyatro seyircisini anlamak, geçmişe dönük bir özlemden ziyade, dönüşen bir kültürel sürekliliği takip etmektir.


Geleceğe Bakış: Seyircinin Yeniden Tanımlanması


Söyleşide vurgulanan en önemli noktalardan biri, Ankara’da seyir pratiğinin dijital çağla birlikte yeni biçimler kazandığıydı. Sosyal medya, izleyiciliği yalnızca sahneyle sınırlı bir deneyim olmaktan çıkarmış; “görünür olma” isteğini merkezine alan bir gösteri biçimine dönüştürmüştür. Ancak bu dönüşüm, olumsuz bir yozlaşma olarak değil, yeni bir katılım biçimi olarak da okunabilir.


Tiyatro, artık yalnızca salonda değil, çevrimiçi yorumlarda, podcast’lerde, eleştiri yazılarında ve izleyici paylaşımlarında yaşamaya devam ediyor. Bu çoğul ifade biçimleri, Ankara’nın köklü seyir kültürünü dönüştürürken, onu aynı zamanda genişletiyor. Fuaye Ankara’nın faaliyetleri de bu genişlemenin bir parçası olarak seyirciyi farklı platformlarda düşünmeye, konuşmaya ve üretmeye teşvik ediyor.


Sonuç: Mit Olan Gerçeğe, Gerçek Olan Sürekliliğe Dönüşür


KentFest oturumunun ortaya koyduğu genel tablo, “Ankara seyircisi”nin tek bir tarihsel kimlikle sınırlanamayacağını, onun sürekli yeniden üretilen bir toplumsal yapı olduğunu gösteriyor. Cumhuriyet’in kültür politikalarıyla şekillenen o ilk seyirci tipi, bugün dijital çağın çok katmanlı bireyleriyle iç içe geçmiş durumda.


Bu nedenle “mit” kavramı bir kaybı değil, bir dönüşümün devamlılığını ifade eder. Ankara’da tiyatro seyircisi hâlâ var, ancak artık farklı biçimlerde, farklı motivasyonlarla sahnede yerini alıyor. Bizler Fuaye Ankara olarak, bu değişimi bir son değil, yeni bir başlangıç olarak okuyoruz: Ankara’nın seyir kültürünü yeniden tanımlamak, geçmişin mirasını geleceğin olanaklarıyla buluşturmak demektir.


Ankara’nın tiyatro seyircisi, tarihsel belleğin taşıyıcısı olmaktan çıkıp, çağdaş düşüncenin yeniden üreticisine dönüşmektedir. Ve bu dönüşüm, ancak seyircinin varlığıyla –onun sorgulayan, dinleyen ve yeniden düşünen sesiyle– tamamlanacaktır.


 
 
  • Instagram
  • Whatsapp
  • X
bottom of page